14 Temmuz 2015 Salı

ORTADOĞU'DA HUZURA DOĞRU; Abdullah Çağrı ELGÜN

ORTA DOĞU'DA HUZURA DOĞRU
                      Abdullah Çağrı ELGÜN
Türkiye dünyanın en güçlü ordularından birine sahiptir. Böyle olmasına rağmen caydırıcılık gücünü kullanmakta yeteri kadar maharet gösterememektedir. Bu konuda çok başlılık mı yoksa alınacak kararlarda formalitelerin mi bağlayıcı olduğu belli değildir.
Yanı başımızda bulunan Irak, Mısır, Suriye, Ürdün, İran sınırlarında meydana gelen olaylarda çok atıl durumda kaldığı, gereken performansı gösteremediği herkes tarafından gözlemlenmektedir... Sınırlarımızdan teröristlerin serbestçe girip çıkmaları İŞİD'e katılan yerli ve yabancılar, ülke içinde cirit atan diğer devlet ajanları ve sınırlarımızda meydana gelen kaçakçılık olayları söylediklerimizi ispatı olarak karşımıza çıkmaktadır.
Yahudiler, İsrail'in ülküsü: Tevrat'ta vaad edilmiş topraklar olarak geçen Kenan Diyarı: Sion dağı, Dicle, Nil'den Fırat'a kadar uzanan bölgede, büyük İsrail devletini kurma  arzusudur.
Bunun geçekleştirilebilmesi için dünyada dağınık bir şekilde yaşayan İsrail oğulları, dünyanın bir çok yerlerinden akın akın gelerek Filistin topraklarına yerleştiler. İngilizler ve Amerika'nın desteğinde Filistin toprakları üzerinde İsrail devletini kurdular. Filistin topraklarını işgal etmekle kalmayıp sonraki yıllarda çeşitli bahanelerle Suriye'deki Golan tepelerini de işgal ettiler... Oldu bittiye getirilen bu durum, sonraki yıllarda hayal edilen Kenan diyarının yavaş yavaş ele geçirilmesi olarak düşünülebilir.
Bugün gelinen noktada Nil'den Fırat'a uzanan vaad edilmiş topraklarda hegemonya kurmak için Mısır, Libya, Suriye, Ürdün üzerinde bir çok oyunlar oynanarak ilgili devletleri devre dışı bırakmıştır. Suriye üzerinde yaşayan Araplar, Kürtler ve Türkmenler birbirleriyle savaştırılıp düşman edilirken, bir yandan da bu gurupların oluşturdukları, çeteler silahlandırılmış, terörist örgütlerin yörede gerçekleştirdikleri infial(İŞİD, PYD, PKK, DEAŞ...vb.), bu insanları yurt ve yuvalarından kovalayıp, atarak, açlığa, susuzluğa, fakirliğe; mafya ve insan tüccarlarının merhametine terk etmişlerdir...
Buralardan canlarını kurtarmak için kaçarak Mülteci durumuna düşen bu insanların halleri çok perişandır... Yöreden yaşarken, canlarını kurtarmak için kaçarak Türkiye'ye gelen Mülteci kardeşlerimiz, en çok da Fas,Tunus, Cezayir, Libya ve Türkiye'ye gelmekte, bazıları da buralardan Yunanistan, Almanya, Amerika ve Sahra altı Afrika'ya göçmen olarak gitmektedirler...
İngiltere, Amerika, Almanya ve İsrail desteğindeki PYD güçleri, Kuzey Suriye şeridinde, kanton bölgeler kurarak ilerlemektedir... Türkiye sınırından Akdeniz'e uzanan 500 kilometrelik uzunluğunda bir şerit oluşmuş olup; burada Büyük Kürdistan devletinin sınırları çizmiş ve haritaları çıkartılmıştır. Türkiye sınırlarında olan bu oldu bittilere bakıyor, görüyor, hiç bir şey yapmadan sadece seyrediyor. Bu durum ileride Türkiye'nin başını çok ağrıtacaktır.
SURİYE SINIRINDA İKİ ÖNEMLİ AKTÖR
Suriye sınırında iki önemli aktör: Amerika ve Rusya'dır. Amerika PYD örgütünü siyasi olarak havadan desteklemektedir. İŞİD örgütünden daha tehlikeli olan bu örgüt, dış güçlerin de desteğinde, girdikleri bölgelerdeki halka işkence, zulüm ve toplu ölümler gerçekleştirerek gözlerini korkutmakta oradaki insanları imha etmekte olup, yöre halkını göçe mecbur ederek Mülteci durumuna düşürmektedir. Türkiye'nin  geçmişindeki bu eski şehirlerinde yaşanmakta olan hadiselere seyirci olarak bakması yanlıştır... Bizim kan, din kültür kardeşliğimizin, akrabalığımızın bulunduğu bu meskun yer ve yörelerin elden çıkması, Türkiye'nin de geleceğini tehlikeye sokmaktadır...
Kısaca Amerika iç işlerimize de müdahale ile güneyimizde bir Kürt devleti kuruyor.  Kuruyor ise biz ya onu destekleyip kontrol altına almalıyız; veya ülkemize dahil etmeliyiz. Yapamıyor isek bu kurulan devleti bir daha teşebbüse mahal vermeyecek şekilde yıkmalıyız.
Türkiye'de yoksulluk da giderek yükseliyor. Şehirlerde açlık sınırı çok yüksek. Doğu ve Güneydoğuda sosyal yardım girdileri tamamen bitmiş, ekonomik sıkıntı hat safhaya ulaşmıştır.          
PKK, KDK birbirlerinden farklı değildir. Doğu vilayetlerimizde halkı huzura kavuşturmak mecburiyetindeyiz. Devleti güçsüzleştiren, sokak hakimiyetini terör örgütlerinin elinden alıp devletin güvenlik güçlerine teslim etmek gerekmektedir.
Buralarda ve ülke genelinde suç işleyenlerin ıslahı ve suça teşvikin önlenmesi için caydırıcı cezalar ve davaların çok kısa sürede sonuçlandırılması şarttır... Ayrıca bugüne kadar hapishanelerde yatanlar için de bir "GENEL AF" fa hepsinden çok ihtiyaç vardır.
Ülkedeki ve özellikle doğudaki terörün sebebi ekonomik ve sosyal güvence eksikliğidir.
Terörle beslenen doğuda esnaf ve tüccarlar devlet tarafından güvence altına alınmıştır. Bu sebeple dükkanları, mağazaları, fabrikaları sigortalıdır. Bunlardan birine teröristler tarafından yapılacak bir saldırı, yangın,, kundaklama olduğunda devlet bunların daha önceden fotoğraflanmış görüntülerine bakarak 35.000 dolar ile 45.bin dolar arasında güvence bedeli ödemektedir. Hak zaii durumunda bunu, kaymakamlar, jandarma komutanları, muhtarlar ile tesbit etmekte ve devlet eliyle ödemektedir. Ne yazık ki buradaki art niyetliler, devletten bu paraları alabilmek için teröristlere adeta yalvarmakta: "Bizim bakkalı ne zaman yakacaksınız?.." diye kundaklanma ve yakılma sırasına girmektedirler. Bu teröristler : "Dur bakalım sana sıra gelmedi. Gelecek haftayı bekle, öbür haftayı bekle." gibi sözler vermektedirler. İşte devletin parası doğuda buralarda çar çur edilmektedir. Ayrıca bu yakılan ve kundaklanan boş yerler aslında ne yazıktır ki yakıldı gibi gösterilen içi boşaltılmış dükkanlar , marketler ve benzerleri silahların ve mermilerin satıldığı, kaçak gayri ticari  yerlerdir.
Çözüm Sürecini bekleyen iki grup bulunmaktadır:
Birincisi: Kendilerini Türkiye'nin bir parçası olarak gören ve Türkiye'de entegre olarak yaşamak isteyen Kürtlerin...
İkinciside Türkiye'den toprak talep eden, toprak kopararak bir Kürt devleti kurmak isteyen siyasi gruptur. Bu her iki grubun da problemi kendi içinde ve makul ölçülerde ekonomik, sosyal güvence ve sosyal devlet ve gelir dağılımındaki denge ile sağlanacaktır.  
İşsizlerimize mutlaka bir iş verilmeli, iş verilemeyenlere de iş bulununcaya kadar sosyal güvenlik kurumu tarafından maaş verilerek, huzura yürünecektir.
Bütün vatandaşlarımız, Sosyal Güvenlik şemsiyesine altına alınacak, böylece hiç kimse iş, sosyal güvenlik kısaca geleceği konusunda bir endişe ve kaygı duymayacaktır. Terör, asayişsizlik ve fakirlik de bu yörede değil, ülkenin tamamında bitecektir.
Böyle bir ülkede vatandaşlarımızın her biri, kendilerinden ve geleceklerinden emin bir şekilde, hiç bir şeyden endişe duymadan köy, ilçe ve şehirlerimizde kavga ve şiddetten uzak, sağlıklı, mutlu bir şekilde hayata atılacaktır.
Nüfusa kayıt esasına bağlı olarak açık veya gizli işsizler tespit edilecek İsviçre, Hollanda, Belçika, Almanya gibi sosyal güvenlik şemsiyesi getirilecektir. Türkiye'deki bütün kesimler için Sosyal Yardım algısını, partilerin, hükümetlerin elinden alıp doğrudan devlete vermek gerekmektedir.
Türkiye'de ekonomiyi canlandırmak, tarıma, hayvancılığa önem vermek ve atıl durumda olan ziraat ve veteriner mühendislerini hayata geçirmek en önemli hamlelerden bir kaçı olacaktır. Normal olarak ekonomi kısıldıkça halk darboğaza girer. Büyüme durur. Makro verilerde ise büyüme yükselirken ekonomi canlanır,  Halk nefes alır. Yeni atılımlar, yeni oluşumlar, yeni çıkışlar olacağından büyüme artar, kıriz ortadan kalkar ve refaha doğru yol alınır.
Komşumuz Yunanistan'ın ekonomisi çöküyor... Yunanistan oylamaya giderek Avrupa birliğinin baskılarından ve borç batağından kurtulmak istedi. YURO'dan ayrılmak için karar aldı.
Rus Akımı için AKP hükümeti Rusya'ya akımı sizden geçireceğiz diye söz vermiş. Türk akımına bu sözü kim verdi?.. Bakan mı bürokratlar mı?..Türk Akımı'nın durum ne olacak belli değil. Sayın Cumhurbaşkanı  enerji akımları ile yakından ilgileniyor ve Bakü'de bu iş bitirilmiş olduğunu Gastro açıklamış bulunuyor. 
Kaçakçılık ağları ve hızlı boru hatları ile kazancımız başkalarının ceplerine aktarılmaktadır. Bunlara engel olmak gerekmektedir. Sadece 4 haziran 2007'den 2009 Hazirana kadar 573 eylem 2009'dan sonra da 973 eylem ve kundaklama gerçekleştirmiş olan teröristlerin Türk ekonomisine verdiği zararı önler isek Türkiye Avrupa'nın değil dünyanın en güçlü devleti olacaktır...
Orta Doğu huzura doğru giderken, ordu eski gücüne ve çevik manevra kabiliyetine yeniden kazandırılmalıdır. Ordu içerisinde komandolar benzeri; ama komandolardan da daha ileride her türdeki teçhizat ile donatılmış, öncü, vurucu ve çevik bir güç, Akıncı Birlikleri kurulmalıdır.
Ortadoğu'da huzur önemlidir. 
Ortadoğu'da huzur yoksa dünyada da huzur yoktur...
(Ankara, Salı, 07 Temmuz 2015)

6 Temmuz 2015 Pazartesi

Düz Ovada Siyaset Sorunu ve "ÇÖZÜM İÇİNDE ÇÖZÜMSÜZLÜK" Abdullah Çağrı ELGÜN

ÇÖZÜM İÇİNDE ÇÖZÜMSÜZLÜK
Abdullah Çağrı ELGÜN
PKK ve ya Kürtlerin dağdaki uzantılarına: "Dağdan inin siyasete girin." mesajı ile dağdakilerin inmesini, siyasete girmesini hatta Meclise seksen (80) Millet Vekili ile girerek kendi sorunlarını kendilerinin çözebileceği ortamı hazırlamıştır... Kısaca Mecliste  seksen Millet Vekili ile temsil yeteneğine hak kazanınca;
ÇÖZÜM SÜRECİ SONA ERMİŞTİR;
Çünkü çözümüm merkezi Meclistir. Mecliste verilen kanun teklifleri akıllı, makul ve uygulanabilir olur ve Milletin teveccühüne mazhar olduğu gibi, Meclisin de teveccühüne mazhar olabilir ise çözümsüzlük ortadan kalkacaktır. Yani dağdakilerin, kendi problemleri kalmışsa ki çözüm üretmek üzere Meclistedirler... Bundan sonra "Çözüm Süreci" gibi fuzuli, sözlerden bahsetmek abes ile iştigal etmek olur...
MHP, CHP ve HDP'nin istediği dört bakanın yeniden yargılanması problemi de çözülmüştür. Şöyle ki: İktidar değişikliğinde, İktidarı elinde tutan çoğunluktan bir millet vekilinin meclise konu ile ilgili önerge vermesi ile zaten ilgili bakanlar yeniden meclise gelecek ve yüce divanda da yargılanabilecektir. Bu yargılama olayı da şimdiden çözülmüştür. 
AKP'nin hiç bir şekilde iktidarı bırakmak gibi niyeti yoktur; çünkü bırakacağı bakanlıkların da bu kadar yolsuzlukları ve kirli işleri çıkabileceği endişesini taşımaktadır. Bürokratlarını ise içten içe bir korku sarmıştır.  AKP bütün bunlara rağmen dört bakanı gözden çıkarmıştır. Hatta iktidarda kalabilmek için muhatabın bütün şartlarını kayıtsız şartsız kabul etmeğe hazırdır... Aksi halde iktidardan çekilmeleri halinde, adalet önüne çıkarılacaklarını ve yapılan yanlışların hesabını veremeyeceklerini bilmektedirler. Seçimi kaybedenlere, iktidarı tekrar teslim ve bunlara yeniden fırsat vermek zafer midir?.. Meclis Başkanlığını iletişim eksikliği ve taktik hatası sebebiyle kaybederek iktidara sunmak gibi.
Türkiye vatandaşı birbirleriyle kavgalı değil ki, peki meclistekiler niçin kavgalı olsun? Herkes açık seçik meramını anlatmalı, çözüm yeri meclis olan her konu burada tartışılmalı, siyasi manevralar bir tarafa bırakılmalıdır. 
MHP, AKP'nin önüne olmazsa olmaz şartlardan biri olarak "Çözüm süreci bitirilmelidir."  deyip dayatıyor. Acaba bu çözüm sürecinin bittiğine kimse inanmıyor mu? Yoksa bu olayı fark edemediler mi? HDP, MHP kadar oy almasa da seksen(80) Millet Vekili çıkartmıştır. Durumu MHP ile aynıdır. Bu durum göstermektedir ki bu partide temsil yeteneği kazananları Türk halkı sempatik, sözlerini inandırıcı, konuşmalarını akıllıca bulmuştur. Durumları kırk yıllık parti MHP'den daha parlak, hatta ondan çok ileridedir...  Belki de bundan sonraki seçimde,  çok daha  fazla oy alabileceğini göstermektedir.
MHP ise 80 vekil çıkararak kendisinden beklenen performansı, yükselişi gösterememiştir. Hatta geçen seçimden daha fazla oy almış olsa bile bu seçimin galibi olamamış, iktidarı yakalayamamıştır... CHP için de durum aynıdır. Daha çiçeği burnunda bir parti, kırk yıllık bir ideoloji ve ülkü partisi kadar vekil çıkarır ise bu ideale gönül verenlerin yönetenleri, kendilerini hiç sorgulamazlar mı?...  Biz neden 375 - 450 milletvekili çıkaramıyoruz? Nerede hata yapıyoruz demezler mi? 
Partiler zıtlaşır, sert söz ve tavırlarla muhalefet ettikleri iktidara "ben beceremiyorum, buyur sen yap" diyerek, meclis başkanını sundukları gibi başka hatalar da yaparlarsa, halk siyasi arenadaki tavra bakarak, en hoşlanılmayacak parti hangisi ise ona yöneliyor. Mevcutlardan durumu değerlendiremeyenlerine ve kendi partilerine de KIZIP, TEPKİ GÖSTEREREK, oyunu tam tamamına zıt olabilecek HDP'ye verirse kim şaşabilir?.. Bu partiyi ilk seçimde, iktidara getirip diğerlerini partilerin defterinden silmesine şaşmamak gerekir... AKP, geçmişte böyle iktidara geldi... Şüpheniz olmasın!... 
MHP'li seçmen iktidara susamıştır. Yıllar yılı aç sefil ve eli güçsüzdür. Serveti, makam ve mevkii, parayı görememiştir. Yetişmiş kadroları ya işsiz güçsüz veya layık olduğu kadro ve mevkilere getirilememiştir. Devlette daire başkanı, genel müdür, müsteşar, millet vekili olamamıştır... Bu açlığın tedavisi iktidar olmaktan veya hiç olmaz ise iki yıl etkili ve yetkili, güçlü olmaktan geçer... CHP'nin de durumu bundan farksızdır... Üniversiteye bile altlarında son model arabayla gelip giderek üniversite bitiren vekillere "Tuzu kuru olanlar, tuzu olmayanların halinden anlayabilir mi?" duyurulur... 
Davulun tokmağını eline geçirmiş olan; % 60'lık blok, biz bu davulu çalamayacağız diyerek tokmağı tekrar iktidarı kaybetmiş ve büyük bir telaşa kapılmış mevcut iktidara, Hükümet Kurma Sürecini uzattırarak şartları aşındırır, uzayan süre sebebiyle halkı usandırır ve sabırsızlandırarak, seçmenlerin de baskısı sebebiyle buyurun siz devam ediniz diyerek tokmağı seçimi kaybedenlerin eline tekrar verirler ise, bir daha doğruluş mümkün olmayacaktır bilesiniz... Vatandaş, köylü, ilçeli, şehirli; memur, işçi, esnaf, mütait, mühendis, öğretim görevlisi, subay, öğretmen, polis, alt ve üst bürokratlar her seferinde vurulduğunu, her daim tecrit edildiğini, her fırsatta hakaret gördüğünü, itildiği kakıldığını, derdini, iç burukluğunu, gönlünün kırıklığını söyleyemeyecek, iktidar yüzü göremeyecek mi?
Millet bu kadar aptal mı? Bu dönemde de iktidar olmazsa ezilip bittiğini, yoksullaştığını, iflas ettiğini, bitirildiğini kim anlayacak, derdini kimlere anlatacak?.. Bu partinin kendilerine oy veren seçmenleri, köylüsü, ilçelisi, şehirlisi; esnafı, tüccarı, ticaret ile uğraşanı, mütaiti, mühendisi, inşaatçısı, mobilyacısı, fabrikatörü, iş adamı yok mu, boş gezeni, işini kaybedeni, makamını mevkiini kaybedeni, iş arayanı yok mu? Bu partinin memuru, öğretmeni, öğretim elemanı, subayı, polisi, ebesi, hemşiresi, doktoru, müdürü, daire başkanı, genel müdürü, müsteşarı yok mu?..  Bunları kim teselli edecek?... Bunların hakkını kim koruyacak?.. "Bizim öyle iktidar hevesim yok!" demek kuru bir laftır...   
"AÇ ne YEMEZ; TOK ne DEMEZ." misâli, kırk yıldır iktidara hazır, iktidara susamış bir kadronun, ihtiyaçlarını görmezden gelmek, abes ile iştigaldir. TOKMAK KİMDE İSE DAVULU O ÇALACAKTIR... Tokmağı kapalım... Güzel melodileri yıllardır iktidara susamış YETİŞMİŞ bu kadrolar en âlâ seslendireceklerdir… 
"Biz dağdaki eşkıyaların uzantıları ile  pazarlık yapmayız; ve yan yana olmayız!.." diyenler, ne demeye getiriyorlar? Halkın verdiği yetkiyi, Vekil olarak seçilmişlerden, halka rağmen, almak mı istiyorlar? Yoksa bu vekillerin vekilliklerine veya Mecliste olduklarına mı inanamıyorlar?..
Uykuda olanlara sesleniyorum. Gördüğünüz bir rüya değil, gerçektir. Bu gerçeği görün, oturup neyi nasıl çözmek istiyorsanız bütün halkın gözü önünde yapın, sizlerden beklenen budur... 
İKTİDAR kaybetmiş MUHALEFET kazanmıştır. 
Kazananları bu milletin verdiği görevi yapmağa davet ediyoruz...Ey, izan sahipleri! Yarın herhangi bir hükümet kurulduğunda, komisyonlarda, bu seçilmişler ile yan yana oturmam mı diyeceksiniz?.. Mecliste, meclis sıralarında şimdi olduğu gibi yan yana oturmayacak, bir arada yemek yemeyecek, çay, kahve içmeyecek meclisin salonlarında bunlarla görüşmeyecek, selamlaşmayacak, el sıkmayacak, parmak kaldırıp, alkış tutup, yuhalayıp, kürsülerde bunları dinlemeyecek misiniz?.. 
MİLLETİ KANDIRMAYIN. HERKESİN ZEKASI ile de DALGA GEÇMEYİ BIRAKIN... 
Hele size oy veren HALK ile DALGA GEÇMEYİN...  Adalet tecelli etmiştir. İktidar kaybetmiş Muhalefet kazanmıştır... Bu zeki halk birilerini dinlendirmeye almıştır. "NAMAZIN BİLE KAZASI OLUR; FIRSATIN KAZASI OLMAZ!.. 
Sizlere oy verenlerin, sizden beklentileri var... Hepinizin kadrosunun da yıllardır aşa, işe, makama, mevkie, şana, şöhrete, paraya pula ihtiyacı var... Bu kadrolar mevcutlardan daha çetin, daha donanımlı ve daha tecrübelidir. İktidarı kaybedenlerin, neredeyse kadroları dağılmak üzere, yurt dışına kaçma planları yapan bir partiyi, yeniden diriltenleri bu halk asla affetmez... ELİNİZDEKİ GÜÇÜN BİRİ, BİR İNATLAŞMA YÜZÜNDEN GİTTİ, bu fırsat da KAÇAR ise VATANDAŞ SİZİ DEFTERİNDEN SİLER... BİR DAHA BU İMKANLARIN HİÇ BİRİNİ YENİDEN SİNEYE DÖNEN, TOPARLANAN KADROLARI, BİR DAHA ASLA BULAMAZSINIZ... Güç öyle bir şeydir ki onun karşısında eğilmeyen baş, yıkılmayan gövde yoktur...  Kadrolar dağılır, her şey güce ve iktidara baş eğer, eğilmeyen de ezilir, aslanlığını kaybedip kafese kapatılmış, ehlileştirilmiş aslana döner. Bizden söylemesi... 
Meclise girmiş HDPlilerin geçmişte yaptıkları, sizin aklınızın bir köşesinde saklı dursun; fakat bilin ki: "Ebedî düşmanlıklar olmadığı gibi ebedî dostluklar da yoktur." Onun için iktidarı teslim alın... Gereği ne ise yapın, vesselam... 
SONUÇ OLARAK:
Muhalefet partisi olarak karşı olunan ve bütün bir milletin önünde kesin ifadelerle belirttiğiniz şartlar: Yalan, dolan, yolsuzluk, rüşvet, 17-24 Aralık, dört bakanın yargılanması olayları, meclisteki çoğunluk ve iktidarınız ile  kendiliğinden gündeme gelmiş, çözüme kavuşmuş olacaktır... "Çözüm Süreci" sona ermiştir. İddia sahipleri meclise taşınmıştır. İddiaları ne ise meclise getirilerek halledilecek veya reddedilecektir. Yetki sizindir, sizdedir. Buyurunuz! Görev başına!...

2 Temmuz 2015 Perşembe

YENİ GELİŞMELER ve YENİ UFUKLAR; Abdullah Çağrı ELGÜN

YENİ GELİŞMELER ve YENİ UFUKLAR
Abdullah Çağrı ELGÜN
Gelecek kuşaklara savaşların zaferlerini anlatmakla birlikte daha çok: Burma (Aragon, Myanmar), Doğu Türkistan, Irak, Mısır, Libya, Suriye, Afrika, Senegal ve daha onlarca masum halklarının hem ırkî hem dinî kardeşlerimizin, hiç biri olmazsa bile insanın, insanlığın geride kalanlarının dramını; savaştan kaçanların ıstırabını, acılarını, duygularını anlamak, anlatmak ve dertlerine çare olabilmek, insanlık adına yapılan ulvî, en yüce ve en büyük zaferdir. Bugünün insanının temel meselesi BARIŞTIRve onun da ALTARNATİFİ yoktur…
BARIŞ,  her vakit güç ile sağlanır Gücün karşısında eğilmeyen baş yoktur… İnsanı yaşatmak için güç gerekli ise  devlet bu gücünü göstererek caydırıcılığını kullanacaktır. Bunun için  sefer zorunlu ise yapılacaktır; barışa yol açacak bütün seferler,  hayırlı ve de yararlıdır.
Atatürk de : “Yurtta BARIŞ; dünyada BARIŞ…”  demiştir. Bilinmeli ve inanılmalıdır ki BARIŞ her birimiz için bir istek bir tutku bir arzu bir ihtiras bir mecburiyet olmalı… Aklı başında her insanın da insan olmanın da ölçüsü budur. Bu olmalıdır.
Avrupalının ezelden beri savaş çığlıkları yapan propagandaları ve Batı çılgınlığı insanları kasıtlı olarak savaş fikri ile uyuşturması megola manyakçılığı, yüz yılımızda bir tarafa bırakılmalıdır. Baştaki yöneticilerin kendi halkını, diğer milletleri yeryüzünden silerek, yaşayabileceği fikrine inandırmaya çalışmasından daha talihsiz, bedbaht ve ilkel bir düşünce yoktur.
İnsanları eşkıyalığa, çapulcuya, dilenciye, devşiriciye, uşaklığa sevk eden bu fikir, tarihte talihsiz ve zalimce, çağımızda aşağılayıcı, gülünç, komik, yüz kızartıcı, çağdışı; ve insan fıtratına aykırıdır.
Bundan uzun bir zaman önce Orta Asya bağımsız devletlere dönüştü; fakat kardeşler birleşemedi… Almanya bunu çarçabuk yaptı... Bir zamanlar tarihin en zor dönemleri başından geçen Türk, bağımsız topluluklar haline gelmiş olmasına rağmen, kısmî birliktelikler sağlansa bile, dilde BİRİLİK, fikirde BİRLİK, işte BİRLİK, gönülde BİRLİK, ruhta BİRLİK tam olarak sağlanamadı… 
Bazan haberleşmenin tamamen kesilip kimin kim olduğunun, unutulduğu, koptuğu zamanlar oldu. Bugün Türk halkları için yepyeni bir devir açılmıştır. Haberleşmeğe, konuşmaya, selamlaşmaya, yakınlaşmaya, kavuşmaya, birleşip kucaklaşmağa fırsat doğdu… Hepimizi kucaklayacak ortak bir TÜRK DİLİ gerçekleştirmek için kaybolan fırsatları bir tarafa bırakıp, anı iyi değerlendirerek tarihi yeniden yazmalıyız…
Günlük hayat için gerekli olan pratikliği sağlamak ve Türk Şivelerinin müştereklerinden oluşan sözcüklerle konuşmaya başlamak ve ilkokullarımızda bunları hayata geçirmek için daha fazla zaman kaybetmemeliyiz... 
KAYNAKLARI BOL OLAN NEHİRLERİN SULARINDAN BESLENEREK, GÜR AĞAÇLI ORMANLARIN, RENGARENK YAPRAKLARINDAN FIŞKIRAN OKSİJENLE, GÜRBÜZ VE SAĞLIKLI BİR ŞEKİLDE ATİNİN UFKUNDAN, YENİ BİR GÜNEŞ GİBİ DOĞMALIYIZ... 
Ülkelerimizde ORTAK ve resmi dilin yanında, içimizde yaşayan azınlıkların kendi dillerinde eğitim yapmasına, okullar açmasına, ibadethaneler kurmasına kendi örf ve adetlerini büyük bir serbestlik, huzur, mutluluk ve güven içerisinde yaşamalarına önderlik etmeliyiz. Azınlıkların giyim kuşam, gelenek ve göreneklerini yaşama ve yaşatma serbestiyeti içerisinde, kanun önünde eşit olarak, korkusuzca yaşama; ve idamelerine; seçme ve seçilebilmelerinin önündeki bütün engelleri de kaldırarak,  birlikte yaşamağa ve huzura doğru yürümeğe ruhsat vermeliyiz.
Ülke içerisinde ırkî, dinî, ve meshepsel bencilliğe asla müsamaha etmeden, bunu başarmak mecburiyetindeyiz. Bunun için önümüze çıkan bugünkü fırsatı çok iyi değerlendirmek, zamanı iyi kullanmak ve ülkemizde geleceğe atılmış sağlam temelleri oturtmak mecburiyetindeyiz.
Geçmişle geleceği birleştiren köprüleri kurma zamanıdır. Bizim müşterek zenginliğimiz Türk dilidir. Bu ORTAK DİLİ besleyen: Edip Ahmet Bin Mahmut, Ali Şir Nevâî, Kaşgarlı Mahmut, Yusuf Has Hacip, Hoca Ahmet Yesevi, Dede Korkut, Altın Tiğin, Alp Urungu(Elegeş Anıtı), Bilge ve Kültiğin Kağanlar (Orhun Anıtları), Mevlânâ, Yunus, Hacı Bayram Veli, Hacı Bektaş...vb  zengin ve emsalsiz kültür menbağımızdır.
Bugün itibarı ile Suriye’ye müdahale konusunda çok geç kalınmış olsa da Suriye'ye müdahale hakkımız doğmuştur.Suriye’de sukûneti yeniden temin etmek, Müslüman, Hıristiyan, Musevi kardeşlerimize Arap, Kürt, Süryanı, Keldani, Sümer ve Türkmenler’e yardım etmek yurtlarından, yuvalarından zorla, tehditle ve öldürülerek atılan, kovulan insanlara kol kanat germek; haksızlığı gidermek ve sükûneti temin etmek üzere, sefer mecburiyeti hasıl olmuştur. Bu sefer ve sukûnet sonrasında ve burada kurulacak  ortak bir idarenin varlığında Türkmenler’e başbakanlık teslim edilerek güvenlik ebedî olarak tesis edilmelidir.
KAYNAKLAR: