19 Mart 2016 Cumartesi

BİR EFSANE DİLE GELDİ, DESTAN OLDU ÇANAKKALE... Abdullah Çağrı ELGÜN

ÇANAKKALE
Abdullah Çağrı ELGÜN
Türk kahramanlığı, imanı, inancı, azmi ve vatan sevgisi… Türk insanının toprakla hamurlanıp, pişip, kavrularak çelikleştiği; medeniyetle insan gücünün düello ettiği bir mekan…
Türkler, yalnız başına savaştıkları halde, karşısında Haçlılar’ın birleşerek amansız bir güç oluşturdukları savaş Çanakkale!.. Daha önce de böyle olmadı mı?..
Kanije: Macaristan’da Drava Nehri’ne akan bir su kenarında kurulmuş Kanije Kalesi’ne hücum edenlerin başında(1601): Avusturyalılar başta olmak üzere, Roma, İspanya, Fransız, Macaristan, Malta ve Papalık  kuvvetlerinden birleşmiş yüz bin (100.000) kişilik bir ordu (Arşidük II. Ferdinand)  komutasında,  dokuz bin (9.000) kişilik ihtiyar kurt, Tiryaki Hasan Paşa’nın komuta ettiği kaleye saldırıyorlar. Tabii sonuç belli…Türkler  Arşidük II. Ferdinand’ın komuta ettiği orduyu darma dağın ederek dağıtıyor…
Kanije Kalesi
Preveze’de (28 Eylül 1538): İspanya, Portekiz, Venedik ve Papa Donanmaları’ndan kurulu elli iki parça (52) kadırga,  ile Andredorya, yetmiş parça(70) kadırga ile Venedik Generali, otuz parça(30) kadırga ile  Papa Komutanı, ve on parça(10) kadırga ile  Rodos Hakimi ve sair gönüllü  hurda gemilerle, altı yüzden (600) fazla yelkenli ile tufan gibi sökün etmişlerdi…
Türk donanması ise sadece ve sadece  yüz(100) parça çektiri gemidir… Bütün bu gemilere rağmen savaş öğle vaktine yakın başlamış ve ikindi vakti namazına kadar sürmüştür…Yanan ve denizin dibine gömülen kadırgalar arasınd,a Andredorya kurtuluşu kaçmakta bulmuştur.
Türk ordularını ille de mağlup etmek isteyen Avrupa, bu düşüncesinden bir saniye bile olsa vazgeçmemiştir; lâkin bunu yapamadığı için Evliye Çelebi’nin: “Evliya’nın Sadaka Vermek İstedikleri”  adlı yazısında  belirttiği gibi,  Türk ve Müslüman elbiseleri giydirilmiş robotlar yapıp, çalıştırarak bu komplekslerinden kurtulup kendilerini tatmin etme yoluna gitmişlerdir.
Plevne Kahramanı 
Osman Paşa
Plevne’de, 19 Temmuz 1877-10 Aralık1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında  Rus İmparatorluk Ordusunun kuşattığı Plevne(Bulgaristan), kentinin Müslüman Türk Ordusu tarafından savunulmasıdır.
Slistre’de, 28 Haziran 1854 Topçu Mustafa Ferit Paşa Komutasında on bin (10.000) civarında bir kuvvet vardır. Kırk bin (40.000), kişilik Rus Ordusu’nu, 28 Temmuz 1828’de perişan etmiştir. Bu savaşta Türkler’den üç bin (3.000) şehit verilmiş; Ruslar’dan on beş bin (15.000) asker öldürülmüştür. Çaldıran, Mohaç, Niğbolu, Kosova, Varna; Kocatepe, Tınaztepe, Dumlupınar,Sakarya, Büyük Taarruz; Afyonkarahisar,…vb. zaferlerimiz anlatılmakla bitmez… Çinliler’in meşhur bir sözü vardır:  Bir Tümenin karşısına bir kişi çıkıp da meydan okuyor ve sizinle savaşıyorsa, hiç süphesiz ki o Türk’tür!..." der.
Silitre Kalesi
Çanakkale… 18 Mart 1915
“Hasta Adam” ilan edilen Müslüman Türk devletin, emperyalist Avrupa’ya hadlerini bildirdiği gündür. Dünyanın hemen her yerinden en güçlü insanlarından toplanan ordularla ülkeye saldırıyorlar. Bu dönemin manevî kahramanı Âkif manzarayı şöyle sergiler:
“Eski dünya, yeni dünya, bütün akvam ı beşer;
Kaynıyor:kum gibi tufan gibi, mahşer mi mahşer!...
Yedi iklimi cihanın duruyor karşısında,
Ostralya’yla beraber bakıyorsun Kana’da.
Çehreler başka, lisanlar, deriler, rengarenk.
Sade bir hadise var ortada: Vahşetler denk!..”
Manzara korkunçtur! Seddülbahir, Arıburnu, ve Kumkale adeta kan gölü haline dönmüştür. Mehmetçik’te açlık, sefalet ve hastalığa rağmen korku yoktur. İnsanlar kenetlenmiş, kendi dertlerini unutmuşlardır. Birbirlerine:
Hanümanlar sönüyor, zelzele yalnız bana mı?
Ortalık can çekişirken açamam ben yaramı” diye seslenmektedirler. İki yüz elli bin(250.000) münevver insanımızın, coşkun bir sel gibi taşıp gittiği Çanakkale Muharebeleri’nde, ham hayalin peşinde koşan Avrupalılar emellerine erişememişlerdir. Bundan sonra da erişmeleri mümkün olmayacaktır.
Konuyu Âkif’in şiiriyle noktalamak isterken aziz şehitlerimizi bir defa daha rahmet minnet ve saygıyla yad ediyor ve aziz hatıraları önünde bir kez daha eğiliyoruz.
“ Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker!..
Gökten ecdat inerek öpse o pak alnı değer…
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi.
Bedr’in aslanları; ancak bu kadar şanlı idi!..”